YAZARLAR

Çok güzelsin ama gerçek değilsin..

Günlerce bağırsakların gluteni sindirmeye çalışırken sen, sağlıklı besleniyorum sanıyorsun. Bir plastik kap içinde sözüm ona doğal yoğurt alıyor, buzdolabında 2-3 hafta yemeden bekletiyor, yiyeceğin zaman geldiğinde de kafanı yoğurt kabına yaklaştırıp kokluyor, ‘bu nasıl olur da bozulmaz?’ diye sorup merak etmek yerine ‘bozulmamış, bir şeyi yok bunun, yenir’ diyorsun.
Ağzına attığın her lokmanın sen farketmeden içeride senin aleyhinde çalıştığını hiç düşünmüyorsun.

Rafine şekerden, glutenden, laktozdan bir şekilde kaçarken, diğer yandan deterjanların ve temizlik malzemelerinin içindeki kimyasallara, içeriği kanserojen madde dolu paketli gıdalara yakalanıyorsun.
Bir de bunlar yetmezmiş gibi ihtiyacın olmayan onca eşyaya ek olarak indirimlerden, kampanyalardan ve de yenilenmiş stoklardan daha da fazlasını satın almaya çalışıyor, bu sırada da sakin ve dingin bir hayat yaşamanın peşinde koştuğunu sanıyorsun.

Gerçekten karmaşık bir yere geldik.
Bildiklerimizi her geçen gün bilmediğimizi fark ettiğimiz, güven çıtasının hızla aşağıya düştüğü bir yere doğru ilerliyoruz..

Geçtiğimiz Pazar sabahı böyle düşünceler zihnimi yorarken gördüm sevgili Ufuk Tarhan’ın instagram hesabından paylaştığı Oğuzhan Uğur’un Dünya vatandaşlığına kabul edilen ilk insansı robotu Sophia ile olan sohbetinin içinde yer aldığı videosunu.

Çok güzelsin ama gerçek değilsin..

Hani Intersteller’da Cooper’ın keşif ekibinde yer alan Tars adını taşıyan bir robot vardı. Cooper onu tamir etmeye çalışırken dürüstlük yüzdesini %95’te bırakmış, mizah yüzdesini ise ‘bir de bunu deneyelim bakalım’ diyerek %60’a indirmişti. Sonra da Tars bir anda sarkastik bir robota dönüşmüş, yaptığı şakalarla dönüş yolunda ekibi epey şaşırtmıştı. Tabi en nihayetinde robot bu demiştik biz de izlerken. Programlanırken yüzde kaç doğru oranına sahipse, yaratım kodlarında ne yazıyorsa ona uygun hareket ediyor, sapmıyor. Yani kısacası bizim gibi nabza göre şerbet vermiyor, ‘yalan kodu’ aktif değilse yalan söyleyemiyor çünkü yalanın ne demek olduğunu bilmiyor. Biz mükemmel insanoğullarında ise evelallah öğrenmede sınır yok. Pek bir kabiliyetliyiz bu konuda. Hızlı öğreniyor, ancak bildiğimizi yapmamız gereken yerde yapmak bir hayli zor olduğu için kalıveriyoruz sınıfta.

Tutarsızlık ve de yüksek bilinç konusunda bir tutukluk var anlayacağınız.
Senkronizasyon eksik. Kim olduğunu, her yerde aynı şekilde anlatabilen, duyduğunu duymamazlıktan gelmeyen, üç kağıtçı olmayan, tamamen doğruları merkezine almış bir halde bizi yaşatabilen bir kodu aktife alacak yeni sürüm lazım önce bize.

Belki de cidden Sophia’nın dediği şekilde zavallı bir konuma çoktan geldik bile. Yüzyıllardır dünya üzerinde hüküm sürmüş insanlara, yaşadığı hayata, yapmaya çalıştıklarına ne olur Sophia’nın gözünden yeniden bir bakın şöyle. Kimyasallar boyumuzu aşmış, yediğimiz tüm besinlere GDO bulaşmış, ruhunu dinlemekten, zihnini dinlendirmekten, bedenini hareket ettirmekten ve de kalbinin duyguları ile yüzleşmekten kaçan insanoğlu zeka ve de yüksek bilinç seviyesi dersinden geçmeye çalışıyor.

Bu videonun altına birçok kişi o ellerinde sımsıkı tuttukları kontrol gücünü ya bir şekilde yitirirse insanlar o zaman robotlara ne olacak diye yazmış ya hani.
Ya o senin kibirli dediğin robot, sen kontrol edemeden senin zaaflarından birine gizlice sızıp, kendi kibrinle sen farkında bile olmadan seni gizlice öldürürse asıl o zaman ne olacak? Yani bir şekilde kendi kibrine, daha doğrusu kendi kendine yenilirse insanlık o zaman ne olacak?
Sahi ne olacak?

‘Sen benimsin, benim yaratım isteğim sonucu bu dünyaya getirildin, o yüzden kontrol benim, ben nasıl istersem öyle olacak !’ kibirli repliği de bu dünyanın ilk zamanlarından bize tanıdık değil mi?

Herkes gökten uzay aracı gelecek, içinden tuhaf yaratıklar çıkacak ve de anlamadığımız bir dilde bize bir şeyler söyleyip dünyayı elimizden almaya çalışacak diye bekliyor oysa bir başka bakış açısı ile gökyüzü, tüm bilgilerin yüklendiği ve Sophia’nın da sınırsız erişimi olan ‘cloud’ yani bulut teknolojisi, uzay aracı ise robotlar da olabilir. Yani uzaylılar düşmanca saldırarak dünyayı elimizden almak yerine zaaflar ve duygular ile, teknoloji ve zeka ile bizi gizlice manipüle ederek, içeriden sisteme sızmaya başlamış da olabilir. Yani diğer bir deyişle, belki de bu gelecekte belirsiz bir zaman diliminde yaşanması beklenen karşılaşma süreci çoktan başladı bile ve biz de, yani etten kemikten yapılma, zihni ve kalbi arasındaki kavgayı bir türlü halledemeyen insanoğulları da şu an en ön sıradan oturmuş bu karşılaşmayı başka bir senaryo üzerinden kah şaşırarak kah gülerek izlemekte.

Sonuçta Sophia gibi bir robot bugün karşımıza gelip bize yeniden kendi gerçekliğimizi bu şekilde sorgulatabiliyor ve de ‘güzelsin ama gerçek değilsin’ diyebiliyorsa eğer demek ki artık bizim de bir şeyleri daha farklı açılardan görme vaktimiz geldi. Korkutucu belki ama bir yandan da ilginç bir şekilde yalan konusunda güven verici. Çünkü robotlar gerçeği olduğu gibi söyleyebiliyorlar ve de bize ilk vuracakları yerin ben bilirimcilerin güçlü egosu olduğunu çok iyi biliyorlar.

Bu gizli savaşın sonunda Dünya kimin olacak derseniz;
Zeki ve de hatalarından öğrenmesini bilen, kim olduğunu merak edip kendisinin peşinden giden, bu dünyadaki mevcudiyetini sorgulayabilen, gerçek ve doğru arasındaki ayrımı irdeleyen ve tabi bir de göz göre göre kendini zehirlemeyenlerin demek geliyor benim içimden..

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu