YAZARLAR

Evli erkeklerin korkulu rüyası

Yaş aldıkça eskiyi daha bir özler olduk sanki!

Eskinin o sakin o güvenilir halini daha sık anıyoruz değil mi? Katliamların olmadığı haber bültenlerini, Twitter’ı sadece Vasip Şahin’in okulları kar tatili yapıp yapmadığını öğrenmek için kullandığımız o günleri! ‘Biz büyüdük ve kirlendi dünya ’ diyen ‘Yeni Türkü’nün varmış bir bildiği!

Eski deyince çooook daha eskiye götüreyim gelin sizi!

Büyükannelerinizin çeyiz sandığına bakalım hadi! O dönemin en meşhur çeyiz eşyası, evli erkeklerin korkulu rüyası ‘Mor Cepken’i ve bu kıyafetin marifetlerini!

Cepken, çuhadan yapılmış, gömlek üstüne giyilen, üzeri işlemeli, kolları uzun ve yırtmaçlı, yakasız ve boyu bele kadar olan bir giysi. Eskiden kadınların çeyizine, mor bir cepken konurmuş mutlaka ve çeyiz sandığının en altına, evlenecek kadın giysin diye değil ‘hiç giymemesi dileğiyle’ yerleştirilirmiş. Çünkü kadının o mor cepkeni giyip, evin damına, çatısına çıkması köy meydanında dolaşması yani herkesin kendisini görebileceği bir yerde mor cepkenle olması; “Kocamı sevmiyorum, kocam bana eziyet ediyor, boşanmak istiyorum, zor durumdayım, bana yardım edin!” anlamına gelirmiş. O zaman akan sular durur, inek sağan, yün eğiren, kilim dokuyan eller durur, yaşlı kadınlar, doğum yaptıran ebeler, işlerini güçlerini bırakarak, mor cepken giymek zorunda kalan kadını korumak için koşarlarmış. O zamanlar şimdiki gibi değil tabi, insanlık henüz ölmemiş, vicdanlar bugünkü gibi örselenmemiş. Mor cepkeni giymiş kadına mutlaka yardım edilir, kocası ayıplanırmış. Köy halkı tarafından kınanan, ayıplanan erkek, evinden dışarı çıkamaz, kahveye gidemez, kimse de yüzüne bakmazmış. Eşinden boşanmakla kalmaz, bir daha da kolay kolay evlenemezmiş. Çünkü herkes bilirmiş̧ ki eşine mor cepken giydiren adamdan kadına saygı göstermeyen, şiddet uygulayan insandan koca olmazmış. Hal böyle olunca, erkekler eşleriyle yaşadıkları problemleri şiddete başvurmadan, saygı ve sevgi ile bir şekilde çözmeye gayret ederlermiş̧. Yoksa eşlerinin mor cepken giyeceğini bilirlermiş.

Eğer kültürümüze sahip çıkıp geleneklerimizi devam ettirebilseydik, bugün çok farklı olabilirdi her şey!

‘Mor Cepken’i dünyaya tanıtabilseydik, çok başka şeyleri konuşuyor olabilirdik. Erkek şiddetine karşı kadına sığınma imkanı veren “Mor Çatı Derneği” de, adını ve ilhamını bu cepkenden almış.

Kadına karşı şiddetin önlenmesi meselesinin, cepken ve dernekten daha net somut şekilde ele alınması, kadınların bir yere sığınmak zorunda bırakılmaması artık ivedi bir gerekliliktir.

Kadına şiddet, bir insanlık ayıbıdır!

Bu ayıba sessiz kalan da, suçun asli failidir, cezasını çekmelidir!

……………………………*………………………….

Yeter artık YETER

Kanım donmuş halde!

İçim çekiliyor, nefesim kesiliyor düşündükçe!

Aradan günler geçti geçmesine ama ne içimdeki acı geçiyor ne de bedenimdeki titreme!

Nasıl olur, nasıl olabilir böyle bir vahşet, anlayamıyorum bu kadar kötülük niye!

Yukarıdaki girizgahtan konunun buraya geleceğini anlamışsınızdır!

Ülke bu olayı konuşuyor!

19 yaşındaki Semih Çelik, yarım saat içinde iki kadını öldürüyor! Önce evde kız arkadaşı Ayşenur Halil’i boğazından keserek öldüren Çelik sonra da arkadaşı İkbal Uzuner’i Fatih Edirnekapı’daki surlara götürerek orada başını, ayaklarını, kollarını kesip surlardan aşağıya attı. Ardında da kendini surlardan aşağı bıraktı!

Daha Münevver Karabulut cinayetini unutamamışken o korkunç olayın faili Cem Garipoğlu’nun mezarı yeniden açılmışken, yine bir insanlık dışı olay yine bir vahşet vay vay!

Olayın tek sorumlusu 5 kez psikolojik tedavi görmüş, 2 kez kaybolduğu ihbarı yapılmış ve önceden de intihar girişiminde bulunmuş bu çocuk mu? Yoksa onu hastaneye yatırmamış- tedavisi yapılmadan toplum arasına salmış doktorlar da bundan sorumlu mu?

Katilin evinde yapılan aramada, İkbal Uzuner’in parçalanmış cesedine uygun kara kalem çizimler bulundu. Yani bir öfke krizi, cinnet hali değil yaşanan! Tasarlanmış, üzerinde çalışılmış bir cinayet planlanan! En korkuncu da bu aslında, ne çeşit psikopatlarla şuursuz insanlarla, ağır hastalarla birlikte yan yanayız yolda- okulda- sokakta!

Her 7 dakikada bir kadının aile içi şiddete maruz kaldığı ve her 3 kadından en az birinin ömrü boyunca fiziki veya psikolojik şiddete uğradığı bir ülkede yaşıyoruz arkadaşlar! Üç bir yanı denizlerle çevrili, yeşili, denizi, doğası, boğazları ile gururlandığımız ülkemizde yaşanıyor bu olaylar. Atamız- ecdadımızla, ailemiz- köklerimizle, onurlandığımız geçmişimizle, geleceğe, medeniyete gidemiyoruz bir türlü!

Çünkü sağımız solumuz, berimiz, gerimiz, çevremiz, kendisini insan zanneden şerefsizlerle örülü!

Yalnız ülkede genel bir şiddet sorunu var;

Hastanede doktora şiddet var, trafikte şoföre şiddet var. Annenin çocuğa şiddeti, ağabeyin kardeşine, öğretmenin öğrenciye, velinin öğretmene, patronun personeline şiddeti var, var da var!

Herkes birbirine kinli, birbirine öfkeli! Hırsımı kimden çıkarsam, kime sarsam, bağırıp çağırsam derdinde. Yaşadıklarının faturasını, mutsuzluğunun acısını kime ödetsem diye aportta beklemekte! Valla herkes bundan bir nebze olsa da sorumlu; Acımasızlığımız, bencilliğimiz, çıkarcılığımız, duyarsızlığımız, cehaletimiz ve daha nice kötülüğümüz şiddeti doğuruyor, lokma lokma besliyor onu!

Kadına, çocuğa, yaşlıya hatta güçsüz erkeğe de şiddet uygulanıyor bu ülkede, savunmasız hayvanlara bile. Ve tüm bunların suçlusu toplum, devlet ama en çok da Anne!

Evet, anne- anneler!

Oğullarını yetiştiremeyen, kadının değerini gösteremeyen, kadına asla el kalkamayacağını öğretemeyen anneler!

Evde dayak yiyip susan, ‘kocamdır, sever de döver de’ deyip susan, her türlü şiddete katlanıp bunu normal kılan, korkan anneler!

Yıllarca oğullarına bu tabloyu yaşatan, yedikleri her tokatla oğullarının geleceğine bir yumruk atan, karakterlerine çelme takan, dayağı meşrulaştıran analar! Bakamayacakları çocuğu, sahip çıkamayacakları yavruyu doğurmasınlar! Sevmeyecekleri, kucaklayıp saçlarını okşamayacakları, okutamayacakları çocukları getirmesinler dünyaya! Yoksa işte böyle taşırlar bir toplumun vebalini, utançla boyunlarında!

Daha birkaç hafta önce sahipsiz köpekleri, sokaklarda insanlara saldırma ihtimali olan hayvanları öldürelim deniyordu. Peki sokaktaki bu psikopatları, yolda kızı durdurup tecavüz etmeye çalışan sapıkları, kadınları balkondan atan ruh hastalarını ne yapacağız! E malum bunları barınağa da koyamayız. İşte bundan hayvan yasasından önce kadına şiddet yasasının çıkması içindi yırtınmamız!

Yüreklere ateş düştü, içimiz yanıyor. Bu yasanın çıkması için daha kaç kadının öldürülmesi, kaç ocağın sönmesi gerekiyor?

Ve bir şey söyleyeyim mi size;

Türk kadını, aşktan meşkten çoktan vazgeçti;

Kıskanınca dövmeyecek, sinirlenince sövmeyecek, ayrılınca öldürmeyecek adam arıyor!

…………………………………..*………………………………..

Discord

Suçlu ‘anneler’ dedim evet!

2 tane gencecik kızı parçalayarak öldüren sonra da intihar eden Semih Çelik’in annesinin ifadesi de bunu doğruluyor!

“Oğluma ne olduysa pandemi sonrası uyuşturucu kullanımında oldu.” diyor Semih Çelik’in annesi! Kadın tutup omuzlarından sarsasım geliyor; ‘Oğlun uyuşturucuya başlarken sen neredeydin” diye! Pandemi döneminde evde otururken, dışarı çıkmak yasak iken nasıl çıktı çocuk dışarıya, sen nasıl fırsat tanıdın buna???

Ailelerin önce bunun farkına varması, çocuklarına sahip çıkması lazım yoksa suçu uyuşturucuya atmak kolay! Aile ilgisinden uzak, azarlanan, dayak yiyen çocuk, adım adım pisliğe, kötülüğe, caniliğe, uyuşturucuya yöneliyor. Sadece uyuşturucu değil onları bitiren, bir de sosyal medya çukuru var ki TikTok’u bir dert, İnstagram’ı bir dert, yetmezmiş gibi bir de Discord hayatımıza girdi. Yıllar önce; “Medeniyet dediğin tek dişi kalmış canavar” diyen Mehmet Akif bile eminim bu kadarını hayal etmemişti.

Gençler biliyormuş da bizim nesil pek hakim değil bu Discord meselesine! Ben ebeveyn grubunu temsil ediyorum burada o yüzden neymiş bu platform, oradan başlayayım müsaadenizle;

Discord, insanlarla, topluluklarla, oyun gruplarıyla sesli, görüntülü ve yazılı sohbet etmeyi sağlayan ücretsiz bir iletişim uygulaması! Yüz milyonlarca kullanıcısıyla birçok kişiye çevrimiçi bağlanmanın en popüler yolu Discord bu aralar. Bununla istediğiniz sunucuya katılabilir, insanlarla mesajlaşabilir, sesli sohbet edebilir, görüntülü konuşabilir, oradakilerle beraber müzik dinleyebilirmiş. Yani her türlü kişiyle katiliyle, tinercisi, bağımlısı, şantajcısıyla bilmeden diyaloğa girmek, tuzağa düşmek kabilmiş. Düzgün insanlarla, dostla arkadaşla olunca güzel bir uygulama ama kötü niyetlilerle karşılaşınca eyvah eyvah!

Bu Discord ateş gibi sanki; Yemek yapmak içinde kullanılıyor, silah için de! Amacına göre karnın da doyabilir- elinde de patlayabilir!

Çocuklar- gençler, bugün nüfusumuzun üçte birini, geleceğimizin tamamını oluşturuyor. Tam da o yüzden onlar bizim geleceğe gönderdiğimiz canlı mesajlardır. Çünkü onlar toplumun mihenk taşlarıdır.

İşte bu yüzden çocuğuna sahip çıkan her ana- baba,

Pelerini olmayan süper kahramandır!

……………………………..*…………………………………….

HAFTANIN EN’LERİ

Haftanın Şoku:Beşiktaş’ın ünlü marşı gibi; “Ölmeden mezara koymayın bizi”! İstanbul Fatih’te cenaze namazında, kızının tabuttan ses geldiğini söylemesi üzerine, öldü sanılan 80 yaşındaki Halit Bayşu ambulansla hastaneye götürüldü. Cenaze namazı sırasında tabuttan gelen sesler üzerine camiye gelen sağlık ekipleri, Bayşu’nun nabzının attığını fark ettiler ve yapılan kalp masajının ardından götürdükleri hastanede, Halit Bayşu hayatını kaybetti! Onca stres- endişe- kaygı bozukluğu içinde bir ölmeden mezara koyulup koyulmayacağımız eksikti, o da oldu neyse ki! Şaka gibi!

Haftanın Saldırısı:Hangisi diye bir düşündüm açıkçası! O kadar çok taciz- saldırı- tecavüz vakası var ki hangisi haftanın hangisi ayın bilemiyorum. İşte bunlardan biri; Kocaeli’nin Karamürsel ilçesinde, halk otobüsünde bıçaklı saldırıya uğrayan kişi yaşamını yitirdi! Güpegündüz, onlarca insan otobüsteyken, bir insanı fütursuzca bıçaklayıp sonra da hiçbir şey olmamış gibi inip gitmek! Teksas mı burası yoksa bir filmin içindeki kovboy kasabası mı! Allah’ım hem aklımıza hem canımıza mukayyet ol!

Haftanın Tuhaflığı:Ünlüler dünyasından geldi! Geçen yıl hayatını kaybeden Elvis Presley’nin kızı Lisa Marie Presley, ölmeden önce yazdığı kitapta, oğlu Benjamin Keough’un ölümünden sonra cesedini iki ay boyunca evinde sakladığını, hatta oğluyla aynı dövmeyi yapması için bir dövme sanatçısını evine davet ettiğini anlattı! Kitaba göre, California’da bir ölünün ne zaman gömüleceğine dair bir yasa bulunmadığından Benjamin Keough kuru buzda tutulmuş! Asla kınamıyorum, bir annenin yaşayabileceği en büyük acıyı yaşamış ve oğluyla cansız da olsa biraz daha zaman geçirmek istemiş bir kadın Lisa Marie! Evet tuhaf evet sağlıksız ama mevzubahis annelik olunca da yargılamak bence haksızlık! Işıklarda uyuyun anne- oğul!

Haftanın Buluşu:Örümcek zehrinden ilaç! Avustralya’nın Queensland Üniversitesi’nden araştırmacılar tarafından örümcek zehrinden geliştirilen ve kalp krizinde kalbi koruyacağı düşünülen ilaç için artık insan testlerine geçiliyormuş! Dünyanın en zehirli eklem bacaklılarından huni yuvalı örümcek sayesinde geliştirilen ilaç ile hem kalp krizi esnasında hasar önlenebilecekmiş hem de kalp nakli sonrasında, nakledilen kalp korunabilecekmiş. Pek hoşlaşmadığımız, görünce rahatsız olduğumuz örümcekler meğer ne marifetliymiş!

Haftanın Afeti:Amerika’nın Florida eyaletini fena vurdu! Amerika’da günlerdir; “Son yüzyılın en güçlü kasırgası” olacağı uyarısında bulunulan ‘Milton Kasırgası’, Florida eyaletinin batı kıyısında hortum, şiddetli yağış ve rüzgarın oluşmasına neden oldu. İlk bilgilere göre, 1,5 milyonu aşkın ev ve iş yeri elektriksiz kaldı, 125 ev yıkıldı. Kasırganın karaya ulaştığı an itibarıyla maksimum sürekli rüzgar hızı saatte 190 km olarak kaydedildi! Süper güç kabul edilen Amerika da ne çekti bu kasırgalardan! Paranın da gücün de yetmediği şeyler var işte hayatta, yerle bir ediyor ülkeyi de insanı da!

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu