YAZARLAR

10.10; İSTATİSTİKLERİN GÜNÜ..

Teknik olarak “İşgücü İstatistikleri” başlığı ile yayınlanan işsizlik rakamları; sonradan gelen istatistik sınıfına giriyor ve geride bıraktığımız Ağustos itibarıyla güncelleme sağlamış oluyor. İşsizlik sayı ve oranı bakımından miniskül düzeydeki aylık çerçevesinde %8,5’luk bir seviye yakalandığı görülüyor. Sinyal etkisi bakımından kritik olan “tek haneli skor” durumunun sadece erkek nüfus için geçerli olduğu; kadın istihdam oranının, erkeklere kıyasla üçte bir düzeyine ancak ulaştığı; işgücüne katılma oranları bakımından kadınlar aleyhine aynı tablonun geçerli bulunduğu izleniyor. Geniş işsizlik cephesi ve genç nüfus işsizliği kulvarları bakımından dikkat çekici bir iyileşme de gözükmüyor. Genel ekonomi gidişatı ve çapraz okumalar çerçevesinde, yılın son çeyreği ve önümüzdeki yıl içerisinde çift haneli manşetler ile karşılaşma ihtimalinin arttığı değerlendiriliyor.

“İnşaat Maliyet Endeksi” kapsamında en güncel durumu yansıtan profil incelendiğinde;birleşik /bina / bina dışı kalemlerin tamamında izlenen artış eğiliminin, aylık ve yıllık bazda, “istikrarlı biçimde!” sürdüğü görülüyor. İnşaat sektörünün tamamında ihtiyaç duyulan bir “yeni ve yeniden yapılanma” gereksinimi orta yerde varlığını sürdürüyor.

Gene Ağustos itibarıyla güncelleme yapılan “Sanayi Üretim Endeksi”; sanayi-imalat kulvarındaki kan kaybı ve gerilemenin varlığına işaret ediyor. Sanayi üretimindeki yıllık azalışın %5 oranını aşması (5,3) ve aylıkta yaşanan önemli (%1,6) orandaki gerileme, sermaye ve ara malları kalemleri bazında da geçerlilik kazanıyor ve sürdürülebilir büyüme modeli inşası ile yürütülmesi bakımından sistematik risk faktörlerine işaret ediyor.

Kamuoyu duyarlılık ve ilgisi bakımından hemen daima ön planda yer alan “Gelir Dağılımı İstatistikleri” düzeltilmiş versiyonunda, gelir dağılımında eşitsizlik ölçüsü olarak en çok bakılan Gini katsayısı’ nın ; 0,420 olarak ortaya çıktığı görülmektedir. Bilindiği üzere, bu katsayı, 1,000 düzeyine yaklaştığı oranda gelir dağılımındaki görece bozulmayı ifade etmektedir. Keza, cari bütçede önemli yer tutan ve gene, nüfusun önemli bir kesimine ulaştırılan/dağıtılan tüm sosyal transferler hariç tutulduğunda Gini katsayısı 0,5000 kritik sınırına yaklaşmaktadır. Sıralı %20’ lik gruplar itibarıyla gerçekleşen tablo daha zecri bir durumu ortaya koymaktadır; nüfusun en yüksek beşte biri; kullanılabilir fert gelirinin yarısını (%48,7) alırken, en düşük beşte birlik nüfus, en zengin kesim varlıklarının ancak ve sadece sekizde birine sahip olabilmektedir. Tüm zenginliğin üçte ikisini; nüfusun % 40’ı sahiplenmektedir. Üstelik, bir önceki yıla göre, mesela, en yoksul %10’ luk kesimin üçte ikisi aynı gelir grubunda kalmışlar; bir başka ifadeyle, “yoksul; daha yoksul hale gelirken, zenginlerin varlığı çoğalmış” olduğu ortaya çıkmaktadır. 2023 yılına ait bu gelir dağılımı çarpıklığında, takip eden ve içinde bulunduğumuz dönemlerde bir iyileşmeden ziyade derinleşme/kötüleşmeye doğru gidişatın hakim olduğu değerlendirilmekte; geçtiğimiz Mayıs ayında TÜİK endekslerinde %70’ lere ulaşan yüksek enflasyonun, yapısal bozulma etkisi yaşanmaktadır. Dünya Bankası (IBRD) ve UBS servet raporları başta olmak üzere, eldeki güncel çalışmalar ve özellikli değerlendirmelerin ortak çıkarımı, bu yöndeki gerçekleşmelere dikkat ve işaret etmektedir. İş dünyasının paylaştığı bir değerlendirmeye göre; an itibarıyla, nüfusun 650 binlik bir azınlığının; toplam servetin yarısına sahip duruma geldiği belirtilmektedir. Oran ile rakamlar, tartışma ve farklı değerlendirmelere konu olsa bile, tartışmasız kanaat; “gelir dağılımında eşitsizlik oranları ve çarpıklık” kulvarında, çok hızlı ve geri dönüşü zor kötüleşme girdabına kapılınmış olduğudur!

Düzeltilmiş “Yoksulluk ve Yaşam Koşullar İstatistikleri” incelendiğinde; toplumun genel düzeyine göre belirli bir sınırın altında kalan gelire sahip göreli yoksulluk oranının; %13,5 düzeyinde hesaplandığı görülüyor. Ancak, iş maddi ve sosyal yoksunluk oranı’ na geldiğinde; daha olumsuz bir tablonun; %14,4 düzeyi ile ortaya çıktığı izleniyor. Ayrıca sürekli yoksulluk oranı için hesaplanan %13,0 oranı ile cari endeksin sayıca yakınlığı, yoksulluğun giderilmesi bakımından yapılacak çok iş; alınacak çok mesafe bulunduğuna delil teşkil ediyor. Cemiyetin %60’ ının borç veya taksit ödemesi altında yaşamlarını sürdürdüğü anlaşılırken, bu oranın; sonraki dönemde daha da yükseldiği konusunda tereddüt bulunmuyor. Belki de, en derin ve duyarlı biçimde çalışılması gereken konu ile alanları işaret eden oranın; % 30,7 ile yoksulluk veya sosyal dışlanma riski altında olanlar ile ilişkilendirilmesi gerektiğine, önemle vurgu yapmak gerekiyor. 0-17 yaş grubu bakımından söz konusu oranının daha yüksekte (%40.1) seyretmesi özellikle dikkat çekiyor.

Nihayet, “Dezavantajların Kuşaklararası Aktarımı” çalışması, Avrupa Birliği paralelinde ve ilk kez ortaya konuluyor ve 25-29 yaş grubunda olan fertlerin durumu ile kendileri 14 yaş civarında iken ebeveynlerinin durumunu karşılaştırma temelinde yapılandırılıyor. Eğitim seviyesi; geçmişteki maddi durum; ev sahipliği; tatil yapabilme; iş sahibi olma gibi kriterler üzerinden yapılan ölçümler teferruatlı olmakla birlikte, ortaya çıkan sonuçlara bakıldığında, ülkemizin; “kıta Avrupası sınıf ve kentsoylulaşma geleneği dışında kalan bir zümreli geçiş toplumu olduğu” yargısının yeniden çalışılması/sorgulanması gerektiğine dair kuvvetli çıkarımlar elde ediliyor.

Bu kadar çeşitli ve geniş kapsamlı bir “istatistikler panoraması” nı; ”istatistik “ üzerine söylenmiş tumturaklı bir sözle tamamlamak gerekir:

“Statistics are human beings with the tears dried off!” –“İstatistikler, gözyaşları kurumuş insanlardan ibarettir!”

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu