ŞAHSİ HESAP
Cumhurbaşkanlığı arşivinde yaptığı çalışmaları “Atatürk’ün Mutfağı” adlı kitapta toplayan Murat Bardakçı, yurt içi gezilerde, Yalova’da hatta Gazi Çiftliği’ne gidişlerde yapılan tüm harcamaların şahsi masraftan ödendiğini anlatıyor. Geziler sırasında polislerin, şoförlerin ve diğer personelin yeme içme masrafları ile davetlilerin tüm masrafları da şahsi hesaptan karşılanmaktadır.
Manevi kızların yaptıkları masraflar da yine özel hesaptan ödenmektedir… Örneğin 30 Haziran 1928 tarihli şu kayıt:
“Nebile, Zehra ve Sabiha hanımların İstanbul’da gittikleri iki sinemadan birine 500, diğerine 400 kuruş, sinemada alınan kuru yemişe 200 lira…”
Manevi kızların ailelerine aylık verilmekte, kızların dondurma hatta kestane almak için ödedikleri para da aynı hesaptan çıkmaktadır.
Bazen şahsi hesapta para tükenmekte, özel kalem müdürü Hasan Rıza Soyak “Paşam biraz fazla açıldık galiba” deyince Atatürk “Ankara’da biraz tasarruf yapar açığı kapatırız” demektedir.
Kitapta Atatürk’ün 1930 yılı sonrasında zaman zaman geç yatıp geç kalktığına ilişkin bir bahis de var. Kimi günler öğleden sonra ya da akşama doğru yataktan kalkmakta, sabaha karşı yatmaktadır. Uyku bazen 11 – 12 saat sürmektedir. Ancak bir kitap sevdalısı olan Atatürk acaba yatak odasına çekildiğinde kitap okumaya ne kadar vakit ayırıyordu. Bu tabii bilinmemekte, o yüzden çok uyurdu demek haksızlık olmaktadır…
İTİŞME
Kemal Kılıçdaroğlu’na yakın bir isim olarak bilinen Oğuz Kaan Salıcı’nın yaptığı kurultay çağrısı CHP içinde yeni bir tartışma başlattı. Salıcı, Özgür Özel’in normalleşme politikasını eleştirdi. Parti Sözcüsü Deniz Yücel kurultay çağrısı yapanları isim vermeden “İkbal peşinde koşan gözü dönmüş ihtiras sahipleri” olarak niteledi. Dün de CHP’li 81 il başkanı “Gündemimizde kurultay yoktur” açıklamasıyla bu tartışmaların önünü kesmek istedi. Ancak fitili ateşlenen tartışma yine de gündemde kalacağa benziyor.
Bir yandan da 4 yıl sonraki cumhurbaşkanlığı adaylığına yönelik dalgalanmaları izliyoruz.
Oysa CHP’den şu sırada beklenen ülke yönetimine ilişkin yeni fikirler, yeni formüller, yeni çözümler üretmek değil midir?
Zaman, kadroları güçlendirme zamanı değil mi?
Atatürkçülük lafla olmaz. Atatürkçülük ülke sorunlarını ve halkın çıkarlarını kişisel çıkarların önüne koymakla olur.
ANILAR…
Atatürk’ten küçük anılar…
Atatürk’ün en eski yaveri olup O’nunla birlikte Filistin’de, Çanakkale’de de bulunan Muzaffer Kılıç anlatıyor…
“Bir şey isteyecekleri zaman isteklerini ‘Bir kahve yaptırır mısınız?’, ‘Bir bardak su getirtir misiniz?’ şeklinde yapardı. Hiçbir gün yanında çalışan er veya garsonlara değişik bir istekle emredip arzusunu belirtmemişlerdir…”
★★★
Falih Rıfkı Atay anlatıyor:
“1924 Anayasası hazırlanırken Atatürk, cumhurbaşkanına veto ve fesih yetkisi verilmesini istiyor, konu Meclis’te sert tartışmalara yol açıyordu. Veto ve fesih haklarına karşı koyanlardan ikisi, Şükrü Saraçoğlu ve Mahmut Esat Bozkurt’tu. Bir akşam Atatürk: “Çağırınız onları buraya!” dedi. Geldiler, sabaha kadar kendileri ile tartıştı. Ve sabahleyin veto ve fesih haklarından vazgeçti. Ama hiçbir kırgınlığı kalmadığı, sonradan ikisini de bakan yapmasından kolayca anlaşılabilir.”
TERBİYE…
Portekiz’de okul duvarına asılan velilere yönelik uyarı afişini bizim velilere de hatırlatmakta yarar var…
Bakınız ne demiş okul yönetimi:
“Sevgili Veliler,
Hatırlatmak isteriz ki “Merhaba”, “Lütfen”, “Rica ederim”, “Özür dilerim”, “Teşekkür ederim” gibi ifadeler önce evde öğrenilir. Yine dürüstlük, arkadaşa, yaşlılara ve öğretmenlere saygı ilk evde öğrenilir. Temiz olmak, ağzında yiyecek varken konuşmamak ve düzenli olmak da önce evde öğrenilir. Sorumluluklarını bilmek, eşyalarına ve değerlerine sahip çıkmak ve başkalarının eşyalarına el sürmemek yine evde öğrenilen şeylerdir. Bizler okulda yabancı dil, tarih, coğrafya, fizik, kimya ve biyoloji gibi şeyler öğretiriz. Unutmayın ki yaşam için eğitim evde başlar!”
DUVAR
Düşünmeden, acımadan, utanmadan
kocaman yüksek duvarlar ördüler dört yanıma.
Ve şimdi oturuyorum böyle
yoksun her umuttan.
Beynimi kemiriyor bu yazgı,
hep bu var aklımda;
Oysa yapacak bunca şey vardı dışarda.
Ah, önceden fark etmedim örülürken duvarlar.
Ama ne duvarcının gürültüsü,
ne başka ses.
Sezdirmeden,
beni dünyanın dışında bıraktılar.
KAVAFİS