Kolombiyalı psychedelic funk üçlüsü Balthvs, Mix Festival’de!
“Müzik bir dildir ve neyi aktarmak istediğinizi siz seçersiniz. Benim amacım müziğimizle insanları rahatlatmak, dans ettirmek… Çünkü ben, müziği bunun için dinliyorum; terapötik bir şeydir müzik… Ayrıca sizi harekete geçirir!” diyor 2020’de müzikal yolculuğuna başlayan Balthvs’in kurucusu (gitar, vokal) Balthazar Aguirre… Kolombiya’ya özgü bir müzik ritmi ve geleneksel halk oyunu adı olan cumbia’nın ritmik ve perküsyonist yapısından esinlenen ve bunu da psychedelic tınılarla harmanlayarak kendilerine özgü eklektik melodilerini yaratan Balthazar Aguirre (gitar, vokal), Johanna Mercuriana (bas, vokal) ve Santiago Lizcano’dan (davul, vokal) oluşan Balthvs, 2-3 Kasım’da, bu yıl 8. yaşını kutlayan Mix Festival’de…
Ezcümle, soul ve funk’ın ritmik notalarını Orta Doğu müziğiyle renklendirmeyi seven, psikedelik bağlılıklarının trip-hop ve Afrobeat gibi diğer sonik translara da yaklaşmasına izin veren, üç dil hemhalinde doğaçlamalarıyla da dikkat çeken Balthvs’in kurucusu Balthazar Aguirre ile yaptığımız röportaja düşmeden evvel, fonda son albümleri “Harvest”in sesini açmaya ne dersiniz!
“Gerçekten cesur yeni bir dünyadayız”
· Fransız sosyolog Alain Touraine, “Bugün, ileri sanayi toplumları, o ilk özgürleşmenin çok uzağındadır ve kendilerini geleneksel kısıtlamalardan çok kendi ürünlerinin tutsağı olarak görmektedirler.” Touraine’in bu tanımından yola çıkarak sizin, hem kişisel yaşamınız hem de sanat hayatınızın kadrajından 2024 yılı “Z Raporu”ndan ortaya nasıl bir fotoğraf çıkıyor?
Bir müzisyen olarak, bu kadar karmaşık bir soruyu yanıtlamak için kendimi yeterli görmüyorum ama deneyeceğim! İnternetin eskiden gerçekliğe bir yanıt olduğunu düşünüyorum, fakat günümüzde dünya, dijital âlemde ne oluyorsa ona bir tepki veriyor gibi hissediyorum. Grubumuzun doğuşu pandemi dönemine denk geliyor. Dolayısıyla grup olarak çıkışımızı ve dünyanın dört bir yanındaki potansiyel hayranlarımıza ulaşımımızı dijital olarak yaptık. Gerçekten cesur yeni bir dünyadayız.
· “2020 yılında kurulan Kolombiyalı psychedelic funk üçlüsü Balthvs”in doğuşunu ve müzikal yolculuğunu anlatır mısınız? Dört yıl gibi kısa bir zamanda dört albüm bu iyi bir enerji…
Ben ve (davul, vokal) Santiago’nun kurduğu psychedelic rock grubumuz olan “Aguirre Cosmico” istediğimiz gibi başarılı olmadı ve bunun neticesinde yeni bir proje başlatmak istiyorduk. O sıralarda da bir konserimizin açılışını, And Dağları’nın şarkılarını söyleyen çok sevimli bir folk şarkıcısı olan Johanna Mercuriana (bas, vokal) yaptı. O konser sayesinde tanıştık ve hemen kaynaştık, bir ay içinde de birlikte çalışmaya başladık. Birbirimizi bir ay gibi kısa bir sürede çok hızlı tanıdıktan sonra, hissimiz sanki birlikte yaşıyorduk. Johanna da yeni bir proje başlatmak istediğimizi biliyordu ve basgitar çalmayı bilmemesine rağmen, bunu yapabileceğini söyledi. Ona basgitar çalmayı öğretmeye başladım. Ve sonucunda da böylelikle Balthvs’i kurduk! Dört yıl gibi kısa bir zaman evet, pandemi sırasında başladık ve o günlerde işimizin sadece dijital olarak gerçekleşeceğini düşünüyorduk, çünkü o zamanlar konser veremiyorduk. Ama en başından beri başka bir işim olmasını ve başka bir şey yapmak istemiyordum. Gerçekten sadece müziği tam zamanlı işim olarak sürdürmek istiyordum.
· Müzikte derdiniz nedir? Yaptığınız melodileri günümüz dünyasında hangi rotada görüyorsunuz?
Müzik bir dildir ve neyi aktarmak istediğinizi siz seçersiniz. Benim amacım müziğimizle insanları rahatlatmak, dans ettirmek… Çünkü ben, müziği bunun için dinliyorum; terapötik bir şeydir müzik… Ayrıca sizi harekete geçirir!
“Kolombiya’nın tropikal dağlarında”
· Çok genç bir grup olmanıza rağmen, bu kısa zamanda 39’dan fazla tekli çıkardınız ve son (dördüncü) albümünüz “Harvest”i yayınladınız. Dünya çapında 15 milyondan fazla dinlenme elde ettiniz. Peki, siz bu kısa zamandaki müzikal yolculuğunuzu tecrübe ederken heyecanlandığınız veya absürt gelen neler yaşadınız?
Beklendiği gibi, internette bize karşı aşırı sevgi ve aşırı olumlu eleştirilerle karşılandık. Kesinlikle zamanımızın bir grubuyuz; dijital olarak ortaya çıktık. Mevcut yayın ve akış modeline çok minnettarız. Spotify ve Apple Music gibi platformlar sayesinde iyi bir yaşam ve geçim sağlıyoruz. Bu bizim tam zamanlı mesleğimiz.
· Gelelim 16 şarkının yer aldığı son albümünüz “Harvest”e… İlk albümünüz “Macrocosm”, Kolombiya’daki bir ahırda besteleyip kaydettiğiniz 10 parçadan oluşuyordu. “Harvest” nasıl doğdu; biraz yaratım aşamasından bahseder misiniz?
Çoğunlukla benim yaptığım önceki üç albümün aksine, bu albümde grubun sürece eşit şekilde katılımı söz konusu… Kolombiya’dayız ama Kolombiyalılar için ılıman iklime sahip tek yer olan Bogota’da yaşıyoruz, yani tabiri caizse soğuk bir şehir. Bu albüm için bir aylığına Kolombiya’nın tropikal dağlarında, La Mesa’da bir villa kiraladık. Tüm ekip kayıt ekipmanlarımızı ve eşyalarımızı alıp, o evde geçici bir stüdyo kurduk. Bir ay orada kaldık ve adeta “kayıt yapılana kadar kimse gitmiyor” gibiydi. Bir ay boyunca her gün çalışmaya başladık ve bu çok büyülü bir deneyimdi. “Harvest”, üçümüzün de şarkı yapımının, ses oluşturma sürecinin her aşamasına dahil olduğu ilk tecrübemizdi. Ve ben çok mutluydum. Bu yüzden en sevdiğim albüm diyebilirim.
· “Harvest”in diğer üç albümden farkı nedir? İçerikte kullandığınız farklı detaylar nelerdi?
Kontekstin müziği çok belirlediğini düşünüyorum. “La Mesa”daydık ve çok yeşil, sıcak ve tropikal bir ortamdaydık. Bunun müziğe yansıdığına inanıyorum. Ayrıca Santiago ve Johanna’nın besteleme sürecinde yer alması da farklı etkiler yarattı ve bu da harika bir şeydi.
“Bu melodileri bulduğum için kendimi şanslı hissediyorum”
· Albümde, Türk Halk Müziği’ne selam çaktığınız “Famagusta Port” şarkınız dikkat çekiyor; “Mağusa Limanı”nın cover’ını yapmışsınız. Bu şarkının hikâyesini sizden dinleyelim?
Türk kültürünün enstrümantal müziği, vokal müzik kadar benimsediğini düşünüyorum. Kolombiya’da çok az enstrümantal müzik olduğu için bu durum burada olmuyor. Bu melodilerin ruhuma hitap ettiğini hissediyorum ve onları çalmak çok zahmetsiz geliyor; hayatımda bu melodileri bulduğum için kendimi şanslı hissediyorum.
· Kolombiya müzik ve halk oyunu çeşidi olan cumbia etkisi müziklerinizde yoğunlukta; yalnızca bir ritim değil, aynı zamanda bir kültürel bağ ve ifade aracı olarak karşımıza çıkıyor. Cumbia’nın müziklerinizdeki önemi nedir?
Burası bizim evimiz! Hayatımızın tamamını Kolombiya’da geçirdik; dans, ülkemizde çok önemli ve cumbia bunu yansıtıyor. Bu nedenle müziğimiz her zaman bilinçaltında ritmik…
“Bir şeyi hayal edebilir ve yaratabiliriz; bu sihir!”
· Balthvs’in kurumsal sitesini incelediğimde şu tanımlar ilgimi çekti. Diyorsunuz ki; “Hikmetin dudakları, anlayışın kulakları dışında herkese kapalıdır.” / “Bütün müzikler psikedeliktir” / “Doğum hayatın başlangıcı değildir – sadece bireysel bir farkındalığın başlangıcıdır. Başka bir duruma geçmek ölüm değildir; sadece bu farkındalığın sona ermesidir.” / “Yukarıda ne varsa, aşağıda da o vardır, evde ne varsa, dışarıda da o vardır, evren ne ise, ruh da odur…” Tüm bu cümleler bana, grup olarak felsefeye ilgi duyduğunuzu ve hayatı daha derinlerde bir yerde gördüğünüzü / yaşadığınızı düşündürdü! Sorum; hayatı ve yaşamı nasıl deneyimliyor ve tanımlıyorsunuz?
Biz, daha yüksek düzeylerin küçük bir insan bedendeki yansımasıyız. Bir şeyi hayal edebilir ve yaratabiliriz; bu sihir! Bu yeteneğin sınırlarını görmekle çok ilgileniyoruz. Bir evden, bir şarkıdan, bir imparatorluktan veya bir dinden her şey, tek bir bireysel düşünceden inşa edilmiştir. Müzik, bunu somutlaştırmanın yoludur. Bu bizim “büyük işimiz”. Ve evet, bizim evimiz!
· Günümüzde icra edilen müzikler hakkında ne düşünüyorsunuz? Dijital ve teknoloji dünyasının müzik dünyasına etkileri ne oluyor sizce?
İnternet, insanlığa kaydedilmiş tüm müziğe ücretsiz erişim sağladı. Bu harika bir hediye ve bunun sayesinde her yerde birçok müzik tarzını görüyoruz; aynı zamanda müzik daha basit hale geldi, özellikle de ana akım pop müzik. Ancak, herkes için ve her tarz için bolca yer var. Biz grup olarak dinleyicimizi bulduğumuz için minnettarız.
· Son zamanlarda sizi etkileyen performanslar, albümler, şarkılar, sanatçılar kimler?
Altın Gün en sevdiğimiz gruplardan biri, Mildlife ve Avustralya’dan Parcels da öyle, ABD’den Khruangbin var; eğer onlar olmasaydı burada olamazdık! The Grateful Dead her zaman bana ilham verdi ve müzikal yolumu yönlendirdi. Dinlediğim ve sevdiğim 5 şarkıyı da paylaşmak isterim: “Cherish the Day” – Sade; “My Love Is True” – Sugar Minott; “Holographic Dreams” – Thievery Corporation; “That Rainy Dawn (Winter)” – Eje Eje; “Dere Boyu Kavaklar” – Barış Manço.