Faiz ve Zeytinyağı’nda buluşan ekonomi..
TCMB Para Politikası Kurulu, son kararıyla, beş aydan bu yana kesintisiz sürdürdüğü faiz artış zincirine yeni bir halka ekleyerek, 8.5 seviyesinde devraldığı gösterge faizini; 40 düzeyine yükseltti. İlgili duyuru metninde, parasal sıkılaştırma hızının yavaşlatılacağı ve sıkılaştırma adımlarının kısa bir zaman içinde tamamlanacağı açık ifadelerine, ilk kez yer verildiği görüldü. Ayrıca, miktarsal sıkılaştırma kararlarının sürdürüleceğine dair bir vurgu dikkatlerden kaçmadı. Merkez Bankası yönetiminin, soru/cevap kulvarında kaçındığı; devre dışı bıraktığı “seçim takvimi/seçim ekonomisi” gerçeğini, iş; faiz politikası belirleme noktasına geldiğinde, hesaba dahil ettiği izleniyor. Anlaşılıyor ki; yaklaşan seçimlerden önce bir ön alma; hareket alanı yakalama duruşu benimsenmiştir ve Aralık’ ta daha düşük montan (büyük olasılıkla 2.5 puan) ve en cesur yaklaşımla Ocak’ta benzer bir faiz arttırımı sonrasında, “bekle-gör” tutumunun hakim olacağı yönündeki öngörüler ağırlık kazanmaktadır.
Karar ile eş zamanlı olarak devreye alınan üç düzenleme dikkat çekicidir. Bir taraftan, YTAK (Yatırım Taahhütlü Avans Kredileri) havuzuna ek kaynak sağlama ve ihracat ile döviz kazandırıcı hizmetler reeskont kredilerinde, iskonto oranını düşük tutma üzerinden iş dünyasına seçici destek genişletilir iken, ilaveten, kredi kartı faiz oranları da sabit tutularak vatandaş/esnaf üzerinde ek yük yaratmama kaygısının gereği yerine getirilmektedir. Seçimlere kadar benzer adımların atılması; “sıkılaştırıcı politikalarda; seçici gevşetmelere yol verilmesi” genel anlayışının geçerli kalması öngörülebilir. Esas mesele, seçim konjonktüründe, ifade edilen “miktarsal sıkılaştırma” işinin nasıl yürütülebileceği noktasında düğümlenmektedir. Yeni Zorunlu Karşılık Düzenlemeleri’ nin bu bakımdan tek başına yeterli olmayacağı; emisyon hacmi ekseninde vaziyet edilmesi gerektiğini de, burada hatırlatmalıyız.
Beklentilerin üstünde ve bir seferde 5 puanlık bir artışla, ayrıca, çok ihtiyaç duyulan yabancı fon/döviz girişinin önü açılmak istenmektedir. Merkez Bankası Rezervleri ve Ülke Risk Primi (CDS) cephelerindeki kimi olumlu gelişmelere karşın, henüz yerleşik SWAP mekanizmalarının açılmadığı da dikkate alındığında, “en kısa sürede; şu veya bu şekilde” dış alemden fon/döviz temini konusunun öncelikli vasfı halen geçerlidir. Şimdi bu noktada, dünyada zeytinyağı krizi gündem başlığına ve Türkiye’ nin durumuna geçebiliriz.
Zeytin ve Zeytinyağı, sadece birer ekonomik meta/kıymet olmanın ötesinde, insanlık tarihinin en seçkin ortak zenginliği olarak kabul edilmelidir. Özellikle Akdeniz Kültürü, bu ortak zenginlikler üzerinden yapılanmakta ve günümüzdeki çağdaş öyküsünü de bu kulvarlar üzerinden sürdürmektedir. Zeytinin işlenmiş; katma değer kazandırılmış formu olan zeytinyağı üretiminde, dünya rekoltesi bakımından bu yıl rekor düşüşler izlenmektedir. İklim değişiklikleri-kuraklık; orman yangınları; zirai mücadele eksiklikleri gibi sebepler ile, endişe uyandırıcı boyutlarda bir üretim azalışı/arz eksikliği ortaya çıkmaktadır. Dünyada yıllık talep, üç milyon tonu aşarken, arz miktarının ikibuçuk milyon ton düzeyinin altında klacağı öngörülmektedir. Daha önceki yıllarda 1.3 milyon ton arz katkısı sağlayan dünyanın bir numarası İspanya’ nın, bu sene de, geçen yıla benzer şekilde, ancak bu miktarın yarısına ulaşabileceği anlaşılmaktadır. Ekonomi kurallarına uygun bir gidişle, dünya zeytinyağı fiyatları, metrik-ton başına, dokuzbin dolar rekor seviyesine ulaşmıştır. Nitekim, Endülüs mahreçli ürünler için kilo başı fiyatlar, geçen seneye göre iki misli bir artışla sekizbuçuk avroya kadar çıkmıştır. Bu durum, Avrupa’da raf fiyatları bakımından en az %50’lik bir artış oran patikasının önünü açmaktadır.
Türkiye, geçen sene, dünyadaki gidişatın aksine, 420,000 tonu aşan rekor düzeyde üretim sağlarken, AB üyesi komşumuz Yunanistan, ancak 200,000 tonluk rekolteye ulaşmıştır. Ancak, bu sene için “işin renginin değiştiği” anlaşılıyor. Ana madde zeytin için Yok Yılı söylemi devreye alınmış olup, bu seneki üretimin, %60’lık bir düşüşle ancak 180,000 tona ulaşacağı öngörülüyor. TARİŞ’in geçen sene sadece 81 lira olan olan kilogram başı fiyatını; 2023 için tam üç katından fazla rekor artışla; 295 lira düzeyinde açıklaması, piyasalarda farklı değerlendirmeleri gündeme getirmiştir.
Üretici kesim; “TARİŞ’in elinden geleni yaptığını; ancak maliyet artışları nedeniyle yetersiz bir fiyat düzeyi algılandığını” belirtirken, tüketiciler; zeytinyağı fiyatlarını şimdiden litre başına 400 lirayı rahatlıkla aşacağı öngörülen fahiş fiyat artışlarının endişe ile huzursuzluğunu yaşamaktadırlar. Türkiye, Cezayir gibi “dökme zeytinyağı ihracatında kısıtlama/yasak” uygulayan ülkeler arasında olup, son yıllardaki benzer üçüncü kararı temsil eden üç aylık yasak, temdit edilerek yürürlükte tutulmaktadır. İşte tam bu noktada, Ulusal Zeytin ve Zeytinyağı Konseyi Başkanı Mustafa Tan, dünyadaki arz açığının karşılanması bakımından Türkiye’nin önünün açılması için yasakların kaldırılmasını önermektedir. Bu seneki düşük rekolte beklentisine/gözlemine karşın, geçen seneden kalan ikiyüzbin tona yakın ürünün de hesaba katılması gerektiği düşüncesiyle bu talebin desteklendiği; ön plana taşındığı görülmektedir.
Senelerdir, “markalı zeytinyağı” kulvarında beklenen derinlik ve ivmeyi kazanamayan; tıpkı fındık örneğinde olduğu gibi üretim gücünü, Pazar/Fiyat belirleme düzeyine taşıyamayan; kalite ve tağşiş sorunlarını bertaraf etmede yapılacak çok iş bulunan bir tablo ile yola devam edilmektedir. Makro planda öncelikli fon/döviz temini meselesi kadraja alındığında; hem Merkez Bankası, hem de Ticaret Bakanlığı kadar, Üreticiler ile Tüketiciler de, ortak karar platformunun üyeleri; aynı ekonomik mücadelenin asli unsurları olarak değerlendirilmelidir.