Ülkemizde başarıyla yürütülen tüberküloz savaşı sonucu ülkemizde 2005 yılında toplam 20 bin 535 hasta kaydedilmiş ve görülme sıklığı yüz binde 29,4 iken, 2021 yılında toplam 9 bin 156 hasta kaydedilmiş ve görülme sıklığı yüz binde 10,7’ya düşmüştür. Denizli tüberküloz insidansımız ise yüz binde 5.6’dır” diye konuştu. “3 haftadan daha fazla öksürüğü olan hastaların en yakın sağlık kuruluşuna başvurmaları gerekmektedir” Verem mikrobunun vücuda girdikten sonra yıllarca hastalık yapmadan akciğerlerde bekleyebildiğini belirten Öztürk, risk grupları ve hastalığın belirtileri için ise şunları söyledi: “Solunum yoluyla alınan verem mikrobu verem enfeksiyonuna yol açar. Vücut direncinin düştüğü durumlarda, vücutta beklemekte olan verem mikrobu çoğalarak verem hastalığına yol açar. Başta akciğerlerde yerleşir, fakat kan ve lenf yoluyla tüm vücuda dağılabilen mikrobik, bulaşıcı, kronik bir hastalıktır. Dolayısıyla en sık akciğerleri olmak üzere tüm organları (lenf bezleri, kemik, böbrek, beyin vb.) tutabilir. Tedavi edilmezse hayatı tehdit edebilir. Vücudunda verem mikrobu taşıyanların yaklaşık yüzde 5-15’i daha sonraki yıllarda verem hastası olur. Verem hastalığı gelişiminde riskli gruplar; 5 yaş altındaki çocuklar, yaşlılar, HIV enfeksiyonu olan kişiler, silikoz, diabetes mellitus, kronik böbrek yetmezliği, lösemi, lenfoma ya da baş, boyun, akciğer kanseri olanlar, sigara içenler ya da alkol kullananlardır.