
Sanayi Devrimi‘nin buhar gücüyle başlattığı dönüşüm, dijitalleşmeyle yeni bir evreye taşındı. Buharlı makineler, elektrikli üretim hatları ve bilgisayar devriminden sonra, bugün yapay zekâ (YZ) ve otomasyon teknolojileri, iş gücü piyasaları ve eğitim sistemleri üzerinde dönüştürücü bir baskı oluşturuyor. Dünya Ekonomik Forumu‘na göre, 2025 yılına kadar küresel iş gücünün yüzde ellisi bu teknolojilerden doğrudan etkilenecektir. Türkiye de bu küresel dönüşümün dışında değildir. McKinsey‘in 2020 yılındaki çalışmasına göre, 2030’a kadar Türkiye’de yaklaşık 7,6 milyon iş bu süreçten etkilenecektir. Bu bağlamda, ülkemiz hem tehditlerle karşı karşıya hem de önemli fırsatlar barındıran bir döneme girmiş bulunuyor.
Dijital Dönüşüm ve İstihdamın Geleceği
YZ ve otomasyonun etkileri sektörler arasında büyük farklılıklar gösteriyor. Özellikle imalat, inşaat ve ticaret gibi geleneksel sektörlerdeki düşük nitelikli işler risk altındayken; bilişim, sağlık, finans ve profesyonel hizmetlerde yeni iş alanları doğmakta. TÜİK verileri, imalat sektöründe robotik süreç otomasyonunun (RPA) son beş yılda yüzde 40 arttığını gösteriyor. Bu durum, vasıfsız işgücü için ciddi tehditler doğururken, PwC’nin 2024 raporuna göre finans sektöründe YZ tabanlı çözümlerin kullanım oranı yüzde 38’e ulaşmış durumda.
Ancak burada “mesleklerin ölümü”nden ziyade, “görevlerin dönüşümü” söz konusu. Örneğin, bankalarda müşteri hizmetleri görevleri chatbot’lara devredilirken, veri analistlerine ve siber güvenlik uzmanlarına olan ihtiyaç hızla artmakta. PwC raporu, yüksek beceri gerektiren işlerde ücretlerin yüzde 25 oranında arttığını, buna karşın rutin işlerde istihdamın yüzde 8,6 oranında azaldığını vurguluyor.
LinkedIn‘in 2024 “Yükselen Meslekler” raporu, Türkiye’de yapay zekâ mühendisliği, veri bilimciliği ve siber güvenlik uzmanlığı gibi alanların hızla geliştiğini ortaya koyuyor. Bununla birlikte, 2025 yılına kadar mesleklerde gerekli olan becerilerin yüzde 65’inin değişeceği öngörülüyor. OECD‘nin 2023 istihdam raporuna göre, Türkiye’de üniversite mezunu gençlerin sadece yüzde 34’ü aldıkları eğitimin iş dünyasının beklentilerine uygun olduğunu düşünüyor. Bu uyumsuzluk, genç işsizliğin yüzde 25’leri aşmasının temel nedenlerinden biri olarak öne çıkıyor.
Yükseköğretimin Rolü: Değişime Ayak Uydurmak
Geleneksel yükseköğretim anlayışının, dijital dönüşüm çağında yetersiz kaldığı açıkça görülüyor. Farklı üniversitelerde açılan “Yapay Zekâ Mühendisliği” programları önemli adımlar olmakla birlikte asıl ihtiyaç, tüm disiplinlerde teknoloji okuryazarlığının artırılmasıdır. Çünkü artık sadece bilgisayar mühendisleri değil; doktorlar, hukukçular, öğretmenler ve sanatçılar da YZ destekli sistemleri kullanmak zorunda kalacak.
Harvard Business Review’ın da vurguladığı gibi, geleceğin doktorları yapay zekâ ile teşhis koyacak, hukukçular algoritmik sözleşme analiz araçlarıyla çalışacak. Bu bağlamda, disiplinler arası eğitim modelleri kaçınılmaz hale geliyor. YÖK’ün 2023 yılında yayımladığı “Üretken Yapay Zekâ Kullanımına Dair Etik Rehber” önemli bir başlangıç olarak değerlendirilebilir. Ancak öğretim üyelerinin yüzde 62’sinin YZ araçlarını etkin şekilde kullanamaması, uygulamadaki yetersizlikleri gözler önüne seriyor.
Dünya Bankası’nın 2025 yılı projeksiyonları, bir bireyin kariyeri boyunca ortalama 3-5 kez meslek değiştireceğini öngörüyor. Bu nedenle yükseköğretim kurumlarının mezuniyet sonrası eğitim süreçlerini kurumsallaştırması gerekiyor. Mikro sertifikalar, çevrimiçi eğitim programları ve modüler kurslar bu dönüşümde temel araçlar olacaktır. Ancak Türkiye’deki üniversitelerin sadece yüzde 18’i etkin bir sürekli eğitim merkezine sahipken, AB ortalaması yüzde 67 düzeyindedir. Bu fark, Türkiye’nin dijital dönüşüm yolculuğunda kritik bir eksiği de gösteriyor.
Türkiye’nin Önündeki Zorluklar ve Potansiyel Avantajlar
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’nın 2023 verilerine göre, Türkiye’deki KOBİ’lerin yalnızca yüzde 15’i dijital dönüşüm süreçlerini tamamlamış durumda. Düşük veri kalitesi, yüksek yatırım maliyetleri ve nitelikli insan kaynağı eksikliği, bu dönüşümün önündeki temel engeller arasında yer alıyor. Özellikle tekstil ve gıda gibi geleneksel sektörlerdeki otomasyon eksikliği, verimlilik artışını sınırlandırmakta ve küresel rekabette geri kalma riskini doğurmaktadır. Son yıllarda Avrupa Birliği’nin YZ yatırımları yüzde 240 oranında artarken, Türkiye’nin rekabet gücü açısından bu alanda daha fazla AR-GE teşviğine ihtiyaç duyacağı öngörülebilir.
TÜBİTAK’ın 2024 araştırmasına göre, Türkiye’deki şirketlerin yüzde 73’ü YZ projelerini hayata geçirecek nitelikte personel bulmakta zorlanmaktadır. Nitelikli insan kaynağının eksikliği yalnızca ekonomik değil, aynı zamanda stratejik bir soruna işaret etmektedir. Bu açıdan, dijital dönüşüm için gerekli beşeri sermayenin sürdürülebilirliğine yönelik çalışmalara ihtiyaç önem arz ediyor.
Eğitim, İstihdam ve Etik Temelli Kapsayıcı Bir Gelecek
YZ ve otomasyon, teknolojik bir zorunluluk olmaktan çıkıp toplumsal bir dönüşüm meselesi hâline gelmiştir. Türkiye’nin bu dönüşüm sürecinde başarılı olabilmesi için bütüncül bir strateji izlemesi gerekmektedir. Bu süreçte bazı temel adımlar kritik rol oynayacaktır. Öncelikle disiplinler arası ve uygulamalı eğitim modelleri üniversitelerde yaygınlaştırılmalıdır. KOBİ’ler için dijital dönüşüm destek paketleri genişletilebilir. Yaşam boyu öğrenme sistemleri yaygınlaştırılarak mikro sertifika programları artırılabilir. Üniversite-sanayi iş birlikleri güçlendirilerek, staj ve ortak projeler desteklenmeye devam edilmelidir. YZ odaklı insan kaynağını artıracak teşvik sistemleri geliştirilmeye devam edilmelidir. YZ etiği ve algoritmik şeffaflık alanlarında yasal düzenleme çalışmaları hızlandırılmalıdır.
Sonuç olarak, yapay zekâ insanın yerini almak için değil, insanın yeteneklerini genişletmek için var. Gelecek, bu teknolojilerle uyum sağlayan bireyler ve kurumların olacaktır. Türkiye’nin bu gelecekte yerini alması ise, sadece teknolojik yatırımlarla değil, aynı zamanda eğitimde yenilik, istihdamda kapsayıcılık ve etik ilkelerde kararlılıkla mümkün olacaktır.