YAZARLAR

MAHMUT ÖVÜR / İyi ki Sabah var

İnsan hayatında 40 yaş en verimli ve olgun yaş sayılır. Sanıyorum kurumlar için de 40 yıl ayakta kalmak, etkili olmak hiç de küçümsenecek bir süre değil. Hele bizim gibi hızlı değişen, iç ve dış müdahalelerle siyasi ve ekonomik hayatı sarsılan, siyasi kutuplaşmanın her biçiminin yaşandığı ve toplumsal sorunların sürekli ertelendiği bir toplumda bu hiç kolay değil.
Basında bu daha da zordur.
Buna rağmen kurumsal kimliğiyle ayakta kalan birçok medya kuruluşu da var. Onlardan biri de Sabah Gazetesi‘dir. Sabah’ın yayın hayatına başladığı 80’li yılları hatırlıyorum. O yıllarda dönemin en etkili dergisi Nokta‘da çalışıyordum. Zor yıllardı. O yıllar aynı zaman Türkiye’nin 12 Eylül askeri darbesinin yaralarını sarmaya ve rahmetli Özal‘ın Türkiye’yi dünyaya açmaya çalıştığı değişim yıllarıydı.
Yeni bir gazete bu değişimin güçlü sesi olabilirdi ve 1985’te yayın hayatına başlayan Sabah‘a da bu gözle bakıldı. İlk bir yıl gelgitler yaşansa da daha sonra Sabah Gazetesi adım adım “demokrat” çizgisi, güçlü yazarları ve sivil diliyle buna en yakın gazete oldu. Bu rolüyle de 90’lı yıllarda Türkiye’nin en çok satan gazetesi olmayı başardı. O yıllarda başta Hıncal Uluç, Engin Ardıç, Haşmet Babaoğlu gibi birçok Nokta çalışanı da kendilerini Sabah’ta buldu. Ben de Arda Uskan‘ın ekibiyle birlikte 1993 yılında Sabah’ın yeni televizyonu ATV‘de çalışmaya başladım.
Gazeteleri, televizyonları, dergileri ve internet mecralarıyla Türkiye’nin en değişimci medya grubuydu.
Sabah bu grubun amiral gemisiydi… Kısa tarihinde 28 Şubat postmodern darbe dönemindeki kötü sınavını bir yana bırakırsak bu özelliği hiç değişmedi ve hâlâ devam ediyor. Bu gerçeği de en net biçimde Başkan Erdoğan liderliğinde AK Parti‘nin 3 Kasım 2003 seçimlerini kazanmasından sonra yaşananlarda gördük. O seçimi Sabah Gazetesi, sivil siyasetin zaferi olarak gördü ve şu manşetle duyurdu:
“Anadolu İhtilali…”
Artık darbeleri, müdahaleleri “ihtilal veya devrim” olarak gören vesayetçi medya gitmiş, yerine Sabah’ın temsil ettiği sivil ve demokrat bir medya gelmişti. Sabah’ın bu duruşu sahipleri, yöneticileri değişse de hiç değişmedi.
Darbecilere, vesayet odaklarına, terör ve şiddet severlere karşı her daim sivil siyaseti savundu ve demokrasiden yana tavır aldı.
İki binli yılların ikinci yarısında “Cumhuriyet Mitingleri” ile sokaklara dökülen vesayetçilere, 367 garabetiyle eşi başörtülü cumhurbaşkanı istemeyen darbeci hukukçulara, 27 Nisan e-muhtırasını veren askerlere karşı hep dik durdu ve sivil siyaseti savundu.
Siyaset ve medya tarihi açısından en kritik rolünü ise yeni Gladyo FETÖ’ye karşı verdiği mücadelede oynadı. Sabah Gazetesi bir amiral gemisi olarak, 7 Şubat 2012 MİT operasyonuyla başlayıp 15 Temmuz 2016 darbe ve işgal girişimiyle en kanlı noktaya ulaşan FETÖ saldırıları karşısında, canını ortaya koyan halkla birlikte Başkan Erdoğan‘ın yanında oldu.
Terör ve şiddetin karşısında da sivil siyaseti savundu. Birkaç ağaç bahane edilerek başlatılan Gezi’de veya ABD’nin “kanton” havucuyla Kobani’nin bahane edilerek şehirlerin ateşe verilmesi karşısında da durdu ve vandalizmi teşhir etti.
Bugün de yöneticisi, yazarları ve çalışanlarıyla Sabah Gazetesi, iç ve dış vesayet odaklarının ekonomik veya siyasi her türlü kuşatması karşısında bir direnç noktası olmayı sürdürüyor. Bu yüzden siyaseti önceleyen “terörsüz Türkiye”yi ve siyasetin normalleşmesini savunuyor.
İyi ki Sabah var. Nice 40 yıllara…

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu