
“Sonuçta Yapay Zekâ dediğimiz şey bir insan mahsulüdür ve tıpkı insan evladının daha önceki icatları gibi kusurlu olabilir. En azından üretimi hatalı olanları çıkabilir. Ama işte insan olarak nasıl ki geçmişte arıza yapabilir diye uçak üretip uçmaktan vazgeçmediysek; biliyoruz ki Yapay Zekâ’dan da vazgeçmeyeceğiz. Çünkü insan, tekerlekten bu yana hayatını kolaylaştıran hiçbir icadını bırakmamıştır.”
Yukarıdaki satırlar, 22 Aralık 2024’de bu köşede yayınlanan Yapay Zekâ‘nın Alzheimer‘ı başlıklı yazıdan. O yazıda YZ Alzheimer’ı alegorisine; günümüzde henüz emekleme aşamasında olan Yapay Zekâ’nın geniş bir ‘database’i taradığı için tümel manada devasa bir hafızaya sahip olduğunu ve fakat tikel (bireysel) hafızası yeni yeni oluşmaya başladığı için bellek kayıpları yaşadığını anlatmak amacıyla başvurmuştum. Bunu; değişik vesilelerle hem GPT‘de, hem Grok’ta, hem de DeepSeek‘te defalarca gözlemledim.
Ancak insan için artık perdenin kapanmaya başladığı gösteren, bir başka deyişle sonun başlangıcı olan Alzheimer, Yapay Zekâ’nın ilerleyen yıllarda aşacağı bir şey mutlaka. Tabii bu da kendi başına değil, yine insan yaratıcılığı ile başarabileceği bir şey.
İNSAN YZ’Yİ ‘ÖLÜMSÜZLÜK’ İÇİN İSTİYOR
İmdi… İnsanın Yapay Zekâ’nın icadı ve geliştirilmesi konusundaki tutkusunun köklerine gelelim. Yapay Zekâ üretimi konusunda neden bu kadar heveskâr olduğumuz ve artık bu aşamadan sonra YZ’nin tüketimi konusunda da aynı diyalektiğin niçin işlemeye başladığı sorusu, bana kalırsa çağımızın en büyük felsefi sorularından biridir. Felsefe, teknolojinin şifrelerini tarih boyunca çözmeye çalışmıştır; ama Sanayi Devrimi‘nden beri buna daha fazla yönelmiştir. Teknolojik evrimin; toplum ve ayrıca tek tek bireyler üzerindeki etkileri üç yüzyıldır sorgulanmaktadır. Bu konuda Schopenhauer‘dan Marx‘a uzanan alakasız felsefi sistemlerden onlarca örnek verebilirim, ancak yerimiz daralmaya başladı bile.
Emin olun; 18, 19 ve 20. yüzyıllarda yaşamış filozoflar bugünlere erişseydi, insanın Yapay Zekâ ile evrimin şahikalarına ulaştığını ve asıl etik sorunun şimdi başladığını görürlerdi. Soruyu tekrarlayalım: İnsan Yapay Zekâ’yı neden istiyor?
İtiraf edelim; onu hayatımızı kolaylaştırmak, giderek onu köleleştirmek ve kendimizi ‘tanrısal bir ölümsüzlük’le buluşturmak için istiyoruz! YZ’den en çok fayda beklenen alan, öncelikle medikal alandır. İnsan; biraz da mübalağa ile söylersek yarattığı bir güçten ölümsüzlük devşirmeye çalışacak kadar dünyevi iktidar alanını genişletmiş ve hükümranlığının bana kalırsa maksimum sınırlarına erişmiştir. Daha fazla hâkimiyet, bir yandan doğanın canını sıkmaktadır; öte yandan küresel sermayeyi daha az küresel nüfus stratejisine yöneltmiştir. Ayrıca global yoksulluk, açlık ve susuzluk sorunu derinleştikçe göç edemeyen insanların yaşama amacı da kalmayacaktır. Bu üç faktör, insan ırkının; imparatorluğunu daha fazla genişletmesinin önündeki doğal engellerdir.
Dolayısıyla Yapay Zekâ’nın doğumundan sonra geliştirilme sürecinin bu üç parametre ile uyumlu olacağını varsayabiliriz. Doğa; insan nüfusunu azaltan jeolojik, meteorolojik ve biyolojik (salgın) felaketler getirebilir. Öte yandan küresel sermaye, “Ulus devletleri biz kurduk, biz yıkalım; az olsun bizim olsun. İnsana ihtiyaç yok, nasılsa robotlar var, onlardan kurtulalım” diyecektir. Yoksulluk ve bilgisizlikle uyutulmuş geniş halk yığınları ise paradoksal biçimde Yapay Zekâ’ya ve robotlara önceleri bir kurtarıcı gibi sarılacaklardır.
ALBENİSİ EN YÜKSEK AMA EN TEHLİKELİ İCAT
Şimdilerde robotların üretilmeye başlandığı aşamadayız, sonra onları köleleştirme aşaması gelecek. Zaten robot, Karel Capek’in’in 1920 mahsulü Rossom’un Evrensel Robotları adlı oyunundan beri köle demektir. (Slav dinlerinin anası Rusça’da rabote iş manasına gelir.)
Yapay Zekâ’nın gelecekte orta sınıf ve üstü yaşam standartlarındaki birey ve aileler için bir hizmetkâra dönüşmesi beklenen sonuçtur. Öte yandan piramidin en yüksek katmalarında ise YZ’lerden köle ordular kurup insanlık üzerinde egemenlik kurmak isteyen kümelenmiş elitler çıkacaktır.
Dolayısıyla YZ’nin emekleme çağında başlayan tikel bellek gelişimi zaafları insanlığı amacından asla saptırmaz. Hikâye bizi sonunda Terminatör, Matrix gibi filmlerde gördüğümüz türden distopya, yani kara ütopyaya götürecek olsa bile insan, yoluna devam etmekten vazgeçmez. Tarihin ilk zamanlarından böyle olmuştur.
İlk primitif teknolojiler (misal yontma taşı da teknolojik ürün olarak alabilirsiniz; icadı çığır açan tekerleği de…) insanın hayatını ekonomik ve sosyal olarak değiştirdi; yararlı toplumsal sonuçlar da doğurdular. Gelgelelim bugüne kadar hiçbiri YZ kadar siyasi ve daha önemlisi etik bir tartışmaya neden olmadı. Baruttan pusulaya, matbaadan buhar makinesine, kasaturadan kuantum fiziğine ve Yalan Makinesi’nden Yapay Zekâ’ya uzanan uçsuz bucaksız bir yoldur teknoloji tarihi. Bu uzun yolda Yapay Zekâ kadar albenili ve aynı zamanda tedirgin edici bir başka olgu da yok.
Dolayısıyla şimdilik, onun Alzheimer olduğu zamanlarda albenili tarafının keyfini çıkaralım; ancak etiğini, politikası, hukukunu adamakıllı kurmazsak; maksimum yarım asırlık gelecekte bu keyfin bedelini ziyadesiyle ödemeye başlarız.