Hattat Hüseyin Kutlu, İstanbul Mushafı projesi ile Mushaf sanatları tarihine yeni bir bakış açısı kazandırdı

Türkiye Yazma Eserler Kurumu (TYEK) Yazma Mushaflar Dairesi BaşkanlığınınRami Kütüphanesi’nde düzenlediği “Kur’an-ı Kerim’in Kitabeti” programına hattat Hüseyin Kutlu konuk oldu
Rami Kütüphanesi’ndeki etkinlikte konuşan Kutlu, son 50 yılda Kur’an-ı Kerim tilavetiyle ilgili oldukça tatmin edici işlerin yapıldığını ancak kitabetle ilgili çalışmaların zorlu süreçlerden geçtiğini söyledi.
Kutlu, Tayyar Altıkulaç’ın Diyanet İşleri Başkanlığı döneminde kıraat ilimleriyle ilgili çalışmalarını anımsatarak, “Bu kurslarla kıraat hususunu yaygın hale getirmiş, Haseki merkezleri ile belki kurumsallaştırmış diyebiliriz. Fakat tabii kitabet mevzuu böyle olmadı. Her ne kadar belli dönemlerde bu aziz topraklarda Kur’an’ın hem kitabeti hem tilaveti yasaklanmış olsa da tilavetin nakli daha kolay ama kitabetin çok zor ve çileli bir serüveni var. Kitabet mevzusu ciddi inkıtaya uğradı. O kadar ki merhum İbnülemin Mahmud Kemal, ‘Son Hattatlar’ diye bir kitap yazdı, artık bu iş bitti diye. Belki artık kitabetinden ümit kesilmişti ama işte bugünleri yaşıyoruz. Bu da Kur’an’ın mucizesidir. Çünkü Cenabıhak onu koruyacağını kendisi beyan buyuruyor.” ifadelerini kullandı.
Kur’an-ı Kerim’in kitabetine ve imla eklenmesine de değinen Kutlu, şöyle devam etti:”İslam coğrafyası genişlemiş, İran fethedilmiş, Arapça konuşmuyor. Rum diyarı fethedilmiş, Türkler Müslüman olmuş. Bunların hiçbiri Arapça bilmiyor. Nasıl okuyacak mushafı? Kur’an-ı Kerim’in kitabetindeki imla, ulema arasında çok ciddi görüş farklılıklarıyla müzakere edilmiş. Gaye ne? Gaye, Kur’an-ı Kerim’in her bir harekesine, bir noktasına dahi halel gelmemeli. Ona hiçbir şey karışmamalı. Bir kısım ulemanın, ‘Tıpkı Hz. Osman zamanında nasıl yazılmışsa hiçbir ilave yapılmayacak. Allah tarafından böyle gönderilmiş. Buna hiç kimsenin ilave yapma hakkı yok.’ şeklinde görüşleri var ve bunlar çok ciddi büyük alimler.”
“BİZİM OKULLARIMIZDA İSLAM SANAT TARİHİ TEĞET GEÇİLİR”
İmam-ı Gazali’nin olumlu görüşüne de değinen Kutlu, “Bunlar Kur’an-ı Kerim’e ilave değil, Kur’an-ı Kerim’i daha doğru okumak ve güzelleştirmek için yapılmış şeylerdir. Bu Kur’an’a ilave sayılmaz. Allah razı olsun, İmam-ı Gazali eğer öyle demeseydi biz şimdi bu eserleri vücuda getiremeyecektik.” dedi.
İLK KEZ “İSTANBUL MUSHAFI” İLE MUSHAF SANATLARI TARİHİ” DİYE BİR CÜMLE KURULDU
Hattat Hüseyin Kutlu, ilk defa “İstanbul Mushafı” ile ‘mushaf sanatları tarihi’ diye bir cümle kurulduğunu aktararak, “Sanat tarihinde, bizim okullarımızda İslam sanat tarihi aşağı yukarı teğet geçilir. İslam sanat tarihi içerisinde mushaf sanatları diye bir şeyden bahsedilmez. Fakat, İstanbul Mushafı ile biz bunu elle tutulur, gözle görülür bir şekilde ortaya koymuş olduk. İslam tarihine baktığımız zaman İslam sanatları içerisinde en kutsi duygularla en çok özen gösterilen sanat şubesi Kur’an-ı Kerim hatlarıdır. Yani yazma mushaflar. Bu ümmet bundan mahrum. Niçin? Çünkü bunların her biri talan edilmiş. Ümmet sahip çıkamamış. Kimi Fransa’da, kimi İngiltere’de, kimi Amerika’da, kimi şurada, kimi burada müzelerde. Çalınmış, götürülmüş. İyi ki muhafaza ediyorlar.” diye konuştu.
Öncülük ettiği “İstanbul Mushafı” projesiyle 15 asırlık mushaf kitabeti geleneğini 10 ciltlik eserde bir araya getiren Kutlu, “Ciddi bir saha taraması yaparken neyin nerede, nasıl muhafaza edildiğini gördük. Bu ümmet işte ‘mushaf sanatları tarihi’ dediğimiz o muazzam medeniyeti maalesef bilmiyor, tanımıyor, tanıma şansı da yok. Çünkü kim dünyanın bütün müzelerini gezebilir? Oradaki mushafları bir açın ben bakayım falan diyebilir. ‘Ömrü buna yeter mi?’ O bakımdan zaman içerisinde gerçekten bir mushaf medeniyetinin vücuda geldiğini bakın ben rahatlıkla söylüyorum.” açıklamasını yaptı.
Kutlu, imzası sanat eseri olan devlet başkanlarının sadece Osmanlı padişahları olduğunu belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:”Tuğralar, padişahın imzası müzayedelerde bir sürü paraya satılıyor. Herkes götürüyor evine, salonuna, şuraya, buraya bunları sanat eseri diye asıyor. Muazzam bir form. Sanat eseri olmuş. Padişahın şahane imzası, genelgeler, hangi devletin, dünya kuruldu kurulalı hangi devlet başkanının veya başbakanın veya bakanın yayınladığı genelgeler bir sanat eseri diyebilirsiniz. Ama Osmanlı döneminin fermanları sanat eseri. İbaresinin ne olduğuna bakmıyor adam. Böyle süsleyici bir dekoratif unsur gibi de düşünse salonun en güzel yerine asıyor. Altı üstü genelge, ‘filanı tayin ettim’ diyor, bu durumdan ibaret. Şimdi bu aşk, Kur’an-ı Kerim’in insanlara feyzi bereketiyle gönüllerde coşan bu aşk bakın neyi nerelere kadar getiriyor.”
Soru-cevap etkinliğiyle sona eren programın ardından uzmanlar nezaretinde Osmanlı sultanlarının koleksiyonlarında yer alan ve vakfettikleri mushaflardan oluşan “Sultanların Mushafları” sergisi gezildi.