Afrika’da Türkiye Modeli ve Cibuti Zirvesi
Milliyet, Türkiye’nin Somali açıklarında Oruç Reis sismik araştırma gemisi ile gerçekleştireceği operasyon için “ Yeni Gelmedik, Geri Geldik” manşetini attı. Somali Savunma Bakanı Abdulkadir Mohamed Nur’un, Osmanlı Donanmasını 16. yy’da Hint Okyanusu’nda resmeden bir tabloyu Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Alparslan Bayraktar’a hediye etmesinden esinlendik. Bugün bazılarınca imayla sorulan “Ne işi var Türkiye’nin Afrika’da?” sorusuna dolgun bir cevap aslında.
Etiyopya ile Somali, aralarındaki sorunların çözümü için Türkiye’ye başvurdu. Nedenini anlamak için, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın TİKA Başkanıyken 2005’te Etiyopya’da bir ofis açtığını hatırlamak anlamlı olabilir. Ya da 2011’de dünya terkettiğinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ailesiyle Somali’ye çıkarma yapmış olmasının ülkede ne kadar önemli görüldüğünü bizzat Somalilerden işitmek…Bazen küçük adımlar zamanla önemli gelişmeleri sağlıyor. Bakıyorsunuz bir ülke askerlerini yetiştirmek, kurumlarını oluşturmak, limanını işletmek, karasında, denizinde petrol – doğal gaz keşfi için Türkiye’yi çağırıyor. Sonra bir diğeri, sonra bir başkası…
Diplomatik kaynaklar, Afrika kıtasıyla ilişkileri anlatırken “Afrika’nın sorunlarına, Afrikalı çözümler” ifadesini kullanıyor. Onlarca yıl boyunca kaynakları sömürülmüş, derisinin rengi nedeniyle aşağılanmış, dayatmalara maruz bırakılmış ülkeler bugün, kendi tercihlerine saygı gösterilmesini bekliyor, eşit ilişki talep ediyor ve ancak bunun karşılığında güveniyor.
Hassasiyetlere uyum
2 – 3 Kasım’da Cibuti’de Türkiye – Afrika Ortaklığı Üçüncü Bakanlar Gözden Geçirme Konferansı’nın hazırlık çalışmaları üzerinden “Afrikalı hassasiyetleri” anlatmak mümkün.
Türkiye, 2005’te Afrika Birliği’nde (AfB) gözlemci üye statüsü kazandı. 2008’de stratejik ortaklarından biri ilan edildi. AfB’nin 9 stratejik ortağı var: Amerika, AB, Çin, Japonya, Güney Kore, Hindistan, Arap Ligi, Rusya ve Türkiye. 2013 itibarıyla da Türkiye’nin Afrika Açılım Politikası yerini “Afrika Ortaklık Politikası”na bıraktı.
AfB, ortaklarıyla yapılan zirvelerde eşitlik arıyor. Zirvelerin sürekli ortak ülke ya da kurumlarda yapılmasını tercih etmiyor, dönüşümlü olsun istiyor. Türkiye tercihe saygı gösterdi. Daha önce yalnızca biri Ekvator Ginesi’nde yapılan ve bir önceki İstanbul’da gerçekleştiğinden bu yılkinde tercihi AfB’ye bıraktı. Birden fazla ülkenin talip olduğu bakanlar konferansı için AfB Cibuti’yi seçti. Türkiye, karara tam destek verdi.
İkincisi; AfB 55 ülkenin birden değil, belirli kriterlere göre belirlenen 14 temsilci ülkenin konferansa katılmasını tercih ediyor. Mantık aynı: Neden biz 55 ülke, tek bir ülkenin ayağına gidelim? Türkiye bu hassasiyeti de destekledi.
Diplomatik kaynaklar, “Afrikalı muhataplarımız ortaklarına baktığında Türkiye’yi kendi hassasiyetlerine en büyük saygıyı gösteren ülke olarak algılıyor. Bu mantık, Afrika açılımımızın Afrika ortaklık politikasına evrilmesini sağladı ve AfB’nin 9 ortağından biri olarak konumumuzu pekiştirdi. Bir sonraki zirveye en iyi hedeflerle çıkmayı planlıyoruz. 2026 yılındaki zirve de Afrika’da yapılacak” değerlendirmesini yapıyor. Cibuti’deki konferansa Moritanya, Angola, Kongo Cumhuriyeti, Gana, Komorlar Birliği, Güney Sudan, Çad, Cibuti, Ekvator Ginesi, Libya, Nijerya, Zimbabve, Zambiya ve Mısır’ın katılması öngürülüyor.
Kalkınma ve güvenlik partneri
Türkiye, Afrika’da kendi modelini uyguluyor. Afrika’ya yönelik faaliyetlerinde ülkelerin kendi öncelikleri ve ihtiyaçları doğrultusunda insani, sosyal ve ekonomik kalkınmalarına odaklanıyor. Başka ülkelerle rekabet etmiyor, Afrikayı bir işbirliği alanı olarak görüyor. En büyük avantajı bazı Batı ülkeleri gibi sömürgeci bir geçmişi olmaması, Çin gibi bir borç baskısı altında bırakmaması, Rusya’nın Wagner gibi örgütlerine dönük eleştirilere maruz kalmaması. Tüm bunlar Türkiye’nin bir kalkınma ortağı kadar güvenlik partneri olarak görülmesini de sağlıyor. Türkiye’nin terörle mücadele deneyiminden yararlanılmak, ürettiği savunma sanayi ürünlerinden alınmak isteniyor. Diplomatik kaynaklar, Burkina Faso’nun Türkiye’den temin ettiği SİHA’lar ile ülkedeki alan hakimiyetinin yüzde 30’dan yüzde 65’e çıkmasını örnek gösteriyor.