YAZARLAR

KEREM ALKİN / 21. Yüzyıl’da ‘Reel Politik’ çatışması

Soğuk Savaş‘ın bitişi ve Sovyetler Birliği‘nin dağılması, neoliberal demokrat siyasi anlayış açısından tarifsiz bir zafer gibiydi. Çünkü, uzun zamandır hayata geçirmeyi arzu ettikleri ekonomik ve siyasi reformları artık toplumların önüne sunacakları tarihi bir fırsat elde etmişlerdi. Bu nedenle, bilhassa neoliberal demokrat anlayışın bir nevi kalesi konumunda olan Avrupa kıtasında, Avrupa Birliği çatısı altında, 9-11 Aralık 1991’de kabul edilen Maasstricht Kriterleri, ardından 22 Haziran 1993’de kabul edilen Kopenhag Kriterleri sadece bir kıta için değil, adeta tüm dünya için neoliberal demokrat siyasi anlayışın bir nevi kurallar manzumesi olarak kabul edildi. Söz konusu kriterleri aynı zamanda bundan sonra AB’ye aday ülkeler için de minimum siyasi ve ekonomik standartlara dönüştürdüler.
Aradan geçen 30 yılı aşan sürede, neoliberal demokrat siyasi anlayışın empati odaklı yaklaşımı, farklı siyasi görüşlere hoşgörü boyutundaki anlayış adeta buharlaştı ve başta Avrupa Birliği Komisyonu üst yönetimi olmak üzere, önde gelen AB ülkelerinin siyasi aktörlerinde ‘neoliberal faşist’ olarak tanımlayabileceğimiz, kendi siyasi anlayışları dışındaki her türlü farklı siyasi anlayışa ‘sıfır tolerans’ gösterilen tuhaf bir tabloya dönüştü. Öyle ki, artık AB üyesi ülkelerde, bilhassa yükselen ‘yeni sağ’ siyasi anlayışı temsil eden siyasi aktörlerin seçimlerden tuhaf yöntem ve antidemokratik kararlarla men edildiği veya siyaset oyununun dışına çıkarılmaya çalışıldığı bir süreç. İşin tuhafı, neoliberal demokrat siyasi anlayışın temsilci konumundaki siyasi aktörler, Avrupa’da yükselen ‘yeni sağ’ın güçlenmesini, her seçimde oy oranını katlamasını sorgulamak yerine, anti demokratik yöntemlerle frenleme peşindeler.
Yükselen ‘Yeni Sağ’ siyasi anlayış, piyasa ekonomisi dostu olmakla birlikte, kamunun ekonomiye minimum düzeyde müdahale etmesini savunan neoliberal demokrat anlayışın aksine, stratejik sektör ve alanlarda devlet müdahalesinin şart olduğunu savunan bir anlayışı temsil ediyor. Neoliberaller küçülen ve düzenleyici devleti savunurken, yeni sağ gerektiğinden müdahaleci ve koruyucu devleti savunmakta. Toplumsal düzen ve güvenlik alanında neoliberaller hak ve özgürlükler çerçevesinde güvenlik anlayışını savunurken, yeni sağ güçlü devlet ve gerektiğinde sert güvenlik politikalarından yana tavır ortaya koymakta. Nitekim, neoliberal demokrat siyasi anlayışın hakimiyetindeki 30 yılı aşan süre, Avrupa’nın askeri güç boyutunda da ciddi bir zafiyet içerisine düşmesine sebep oldu. Rusya-Ukrayna Savaşı bu nedenle, adeta ‘duvara toslama’ gibi bir etkiye sebep olmuş durumda.
Savunma ve güvenlik alanında 1 trilyon euroluk bir bütçe hamlesi kararı alınmış olsa da, bunun nasıl yönetileceği de henüz netlik kazanmış değil. Neoliberal demokrat anlayış uluslararası ilişkilerde küreselleşmeyi ve çok taraflı sistemi, teşkilatları benimser ve destekler iken, yeni sağ anlayış milli egemenliği ve bağımsızlığı önceliklendiren bir anlayış ile uluslararası ilişkilerin yürütülmesini tercih ediyor. Çok taraflı uluslararası teşkilatlar lehine milli egemenlikten ödün verilmesi taraftarı değiller. Nitekim, AB Komisyonu’nun Brüksel’den dozajını arttırarak dayattığı kritik alanlara yönelik kararlara AB üyesi kimi ülkelerde artık çok daha sert direnç gösterildiğini de gözlemliyoruz. Bu tutum kültürel değerlere bakış açısında da kendini gösteriyor. Neoliberaller kültürel çoğulculuk ve evrenselcilik taraftarı iken, yeni sağ milliyetçilik, kültürel kimlik ve geleneksel miras taraftarı bir tutum ortaya koyuyor. Birey ve toplum hakları ile, göç politikalarındaki farkı zaten gözlemliyoruz. Bakalım, iyi siyasi anlayış, ekol arasındaki ‘reel politik’ çatışma nereye evrilecek?

İlgili Makaleler

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Başa dön tuşu